SAPTIRMA TEMAS BİÇİMİ: FARKINDALIKTAN ÖNCE SON ÇIKIŞ
2Ocak 9, 2017 tarafından miraysasioglu
Giriş
Bir ihtiyacın farkına varmayı, o ihtiyacı karşılayabilmek için enerjinin açığa çıkması ve kaynaklardan yararlanarak harekete geçmek takip eder. Örneğin bir kişi yalnız hissettiğinin farkına vardığında, bir arkadaşla temasa geçmek konusunda harekete geçmeye hazırdır. İhtiyacını karşılamak için mevcut koşulları değerlendirir. Bir arkadaşına telefon eder, ona ulaşamazsa başka bir arkadaşı ile şansını dener ya da onu evinde ziyaret etmeye gider vs. (Clarkson ve Mackewn, 1993, sf. 51). O halde farkındalık, ihtiyacımızın karşılanması sürecinde çok önemli bir yere sahiptir. Polster ve Polster’ın (akt. Sakarya, 2003, sf. 12) ifadesi ile ihtiyaç döngüsündeki her basamakta kristalize olmuş minör farkındalıklar yer alır. Bunlar duyumlar, duygular, arzu ve istekler, düşünceler, değerler ve değerlendirmelerden oluşur.
İlk olarak Polster ve Polster (akt. Daş, 2010, sf. 147) tarafından tanımlanan saptırma temas biçiminde de diğer kişiler, nesne, olay ya da durumlarla doğrudan temas kurmaktan kaçınmak ve böylece de temasın yoğunluğu ve derecesini azaltmak söz konusudur. Tüm diğer temas biçimlerinde olduğu gibi farkında olarak yapıldığında bizi ihtiyacımıza ve dolayısıyla büyüme ve gelişmeye götürebilecekken, farkında olunmadan ve düzenli olarak yapıldığında bizi büyütüp besleyen temasın kesilmesine neden olur, sonuç olarak da ihtiyaçlarımızın karşılanmasına ve gelişmemize engel olur. Geştalt terapide üzerinde durulan kısım da işlevsel olmayan işte bu ikinci kısımdır. Bu yazıda saptırma temas biçimi tanımı, kişiye sağladığı yarar ve zararlar, nasıl fark edileceği, gelişimsel kökenleri değerlendirilecektir.
Saptırma Nedir?
Yeni ve besleyici bir ihtiyaç ile sağlıklı bir temas kurulduğunda enerji açığa çıkar. Fakat kişiler, bu ihtiyacı fark etmek yerine dikkatlerini başka yöne çevirdiklerinde ya da araya mesafe koyduklarında, enerji hedeften sapmış olur (Korb, Gorrell ve de Riet, 1989, sf. 59). İşte bu saptırmadır. O halde saptırma kısaca enerjinin doğal akışının engellenmesi ve başka bir yöne çevrilmesi olarak tanımlanabilir. Böylece çevredeki uyaranların bizim üzerimizdeki olası etkisi engellenmiş olur. Bu kesinti ihtiyaç döngüsünün her basamağında karşımıza çıkabileceği gibi, genellikle rahatsız edici duyumlar karşısında kendimizi savunmak adına farkındalık basamağında ortaya çıkar (Sills, Fish, Lapworth, 1998, sf. 59). Sezgin (2002, sf. 38) bunu dışarıdan gelen uyaranın organizmaya girmesinin engellenmesi olarak tarif etmektedir. Kişi burada ne kendi ihtiyaçlarının ne de çevresinden gelen isteklerin tam olarak farkında değildir. Bu yine Sezgin’in (2002, sf. 38) ifadesiyle dişleri sıkıp ağzı sımsıkı kapatarak yiyeceğin ağza girmesine engel olmak gibidir.
Saptıran kişi ihtiyacını belirlemeyi veya ihtiyacının tam olarak farkına varmayı önlemeyi amaçlar. Bu durum kendisini, bizzat uyaranı engellemek ya da odağı başka yönlere çevirmek şeklinde gösterir (Joyce ve Sills, 2003, sf. 116-118). Saptırmadaki amaç kişinin rahatsız olduğu durumlara karşı kendini koruyabilmesidir. Bunun için çevreden gelen bir uyarıcının kendisini etkilemeden geri sekerek gitmesini sağlar. Bu bir sözün, hareketin kişiye ulaşmasını engelleyen ve sonuçta da bir nevi izolasyon sağlayan bir temas biçimdir (Daş, 2010, sf. 147). Teflon tavadan yumurtanın kayıp gitmesi gibi, uyaranlar kişiye işlemez.
Saptırmanın diğer ucunda ise kişinin tüm uyaranları fark ettiği “aşırı alıcılık” kutbu yer alır. Burada kişi etrafındaki dünyayı her şeyi ile olduğu gibi deneyimlemeye her zaman için açıktır. “Aşırı alıcılık” kulağa ilk anda olumlu bir özellik gibi gelse de, şüphesiz ki sorunlara yol açar. Hepimiz her gün içsel ve dışsal birçok uyarana maruz kalıyor, süre giden duyum, duygu ve düşüncelerin hedefinde yer alıyoruz. Fazla alıcı kutupta yer alan kişi, saptıran birine göre, çok fazla uyarana maruz kalır ve bu uyaranlara çok fazla dikkat etme, odaklanma eğilimi gösterir (Joyce ve Sills, 2003, sf. 116-118). Sonuç olarak çevreden gelen her uyarana açık olan kişi, her uyarandan etkilenir ve kendini koruyamaz.
Saptırma ne zaman işlevsel ne zaman değil?
Diğer bütün temas biçimlerinde olduğu gibi saptırma da farkında olunarak yapıldığında işlevseldir. Ancak farkında olunmadan yapıldığında ve kişinin ihtiyacını karşılamasının önüne geçtiğinde saptırma işlev bozucu bir temas biçimi olarak karşımıza çıkar (Yontef, 1993, sf. 143). Saptırma, durumun tam olarak farkında olmanın geştaltı tamamlamayı zorlaştırdığı durumlarda yararlı olabilir. Dişçideyken bir şarkının sözlerini hatırlamaya çalışmak böyle işlevsel saptırmaya örnektir (Sills, Fish, Lapworth, 1998, sf. 59). Crocker (akt. Daş, 2010, sf. 149) henüz olayla baş etmeye duygusal olarak hazır olmadığımız durumlarda saptırmanın işlevsel olduğuna; zaman kazanmamıza ve ona dayanabilmemize yardımcı olduğuna değinir. Ölüm, ciddi hastalık durumlarında kişinin bu habere bir süre inanmaması; kavga gürültüye maruz kalan çocukların korku, öfke, üzüntü duyguları ile baş edebilmek için olanlardan hiç söz etmemeleri saptırmaya verilebilecek örneklerdir (Daş, 2010, sf. 149).
Politikacıların konuşmaları, bazıları gerekli ve işlevsel olan, birçok saptırma barındırır. Bilim, iş yaşamı, bürokrasi de kafa karıştırıcı bir sürü saptırma ile doludur. Bu bilinçli saptırmaların pratik veya politik fonksiyonları vardır (örneğin ülkeler arasındaki gerginlikleri önlemek) ve bazı koşullar altında mazur görülebilirler (Korb, Gorrell ve de Riet, 1989, sf. 59). Karşımızdaki öfkeli iken bazı sözlerini kişiselleştirmemek, duymazdan gelmek yararlı saptırmalara örnektir. Bunun yanında bir ihtiyaç karşılanırken, diğer ihtiyaçları görmezden gelmek de bir tür saptırmadır. Bu yazıyı yazmak için arkadaşlarla dışarı çıkmamak gibi (Daş, 2010, sf. 149-150). Buradan ihtiyaçlarımızı karşılamamız için önemli bir yetimiz olan ihtiyaçları sıralamanın da bir tür saptırma olduğu anlaşılıyor.
Buraya kadar bazı durumlarda (farkında olunduğunda, ihtiyacı karşılamaya hizmet ettiğinde) saptırmanın ne kadar işlevsel olabildiğini gördük. Şimdi de saptırmanın ne zaman işlevsel olmadığına bakalım. Gerçek veya algısal bir tehdit karşısında, saptırma bir kaçınma stratejisi olabilir. Bilinçdışı kaçınma mekanizması olarak (farkında olmadan yapılan) saptırma; teması düşürme, bireyin çevresinden ve kendi deneyimlerinden yalıtımını artırma eğilimindedir (Korb, Gorrell ve de Riet, 1989, sf. 59). Bu noktada yalıtıma sebep olan saptırmanın dezavantajlarından biri kişinin yaşamdan elde etmek istediklerine ulaşmasını engellemesidir. İlişkilerde saptıran ya da saptırmaya maruz kalan kişi için önemli zorluklara yol açar. Saptırmaya maruz kalan kişi sıkışmış, kafası karışmış, boşluğa düşmüş, sevilmeyen, önemsiz, hor görülen biri gibi hissederken, saptıran kişi de kendini koruyor gibi görünmesine rağmen, istediği sevgiyi takdiri hoşgörüyü göremeyip kendini yalnız hisseder (Daş, 2010, sf. 150).
Yontef (1993, sf. 143) kişinin burada direkt olmak yerine kibar olup, temastan ve farkındalıktan kaçınmayı seçebileceğine değiniyor. Kişi ne direkt olarak kendini ifade eder ne de kendisine ifade edileni kavrar. Kişi her halükarda istediğini elde edemeyen, etkisiz ve fark edilmemiş/anlaşılmamış hisseder. Gerçekten de mayın tarlasına girmemek için, tümden temastan kaçınma, samimiyetsiz bir iletişim içinde güvenli olmayı yeğleme, korkuları hem doğrulayan hem de aksi mesajları görmekte zorlanmaya sebep olan bir durum. “O mesajı alıyor gibi misin, kaç ordan hemen kaç kaç….” mottosuyla geçirilen zamanları bir düşünün. Sonuç olarak, derinde dayanamayacağımızı düşündüğümüz bir acı varken, iyi ki saptırma var diye düşünebiliriz.
Daş (2010, sf. 154) diyor ki hiç tartışmadıklarından övünen çiftlerin yaptıkları da sorun, duygu ve ihtiyaçları saptırma yoluyla görmezden gelme olabilir. Bazı ailelerde temizlik, düzen, yemek gibi konularla ve aşırı detayla uğraşılır. Böylece esas sorundan uzaklaşılır. Daş (2010, sf. 154) burada çocukların günah keçisi olduğu (örneğin tüm dikkatin çocuğun başarısızlığına çevrildiği fakat aslında buna sebep olan bozuk aile yapısının irdelenmediği) ailelerde de saptırma temas biçimi kullanıldığına değiniyor. Ölüm, hastalık, para, cinsellik, kayınvalide vs. gibi bazı konuların hassas kabul edilip hiç konuşulmaması da bir saptırma örneğidir. Konular değiştirilir, dağıtılır, üzeri örtülür. Sonuç olarak saptırmanın olduğu ailelerde bir konuya odaklanmak ve onu çözmek mümkün olmadığı gibi, bu ailelerde bireyler birbirlerine ulaşamadıklarını duyulmadıklarını hissederler. Bu noktada Daş (2010, sf. 148) karşımızdaki kişi bizi anlamadığında, ondan beklediğimiz tepkiyi alamadığımızda, biz buraya nerden geldik şimdi diye sorulduğunda saptırma yapıyor olabileceğimize işaret ediyor.
Sonuç olarak, ne zaman ki kendini korumak için saptırma kronik hale gelir, o zaman iki tarafı da büyük bir anlaşılmamışlık ve yalnızlık hissi bekler. Saptırma ortaya çıktığında konuşmada yer alan iki taraf da temas edememiş, anlaşılmamış hisseder. Çünkü sınırda kurulan temas sığ ve zayıftır (Korb, Gorrell ve de Riet, 1989, sf. 59).
Saptırmanın Kökeni
Diğer temas biçimlerinde olduğu gibi, saptırma da çocukluk döneminde duygu, düşünce ve ihtiyaçlarımıza önem verilmemesi, görmezden gelinmesi ya da bunun ötesinde bu duygu, düşünce ve ihtiyaçlarımız için bizi büyüten kişilerin bizi suçlaması, utandırması sonucu edinilir. İhtiyaçları ihmal edilen, çok fazla eleştiriye maruz kalan ya da eleştiri şeklinde olmasa bile olumlu geri bildirim almayan çocuklar da, utandırıcı ve suçlayıcı tepkilere karşı kendini koruyabilmek için, olumsuz tepkileri ve olumlu geri bildirimleri duymamaya başlar (Daş, 2010, sf. 151-152). Örneğin; “Her şeyini olmayanla paylaşmalısın”, “Kıskanmamalısın”, “Kıskanmak çok korkunç bir şeydir.”, “Asla bir şeyinle övünmemelisin”, “Kardeşini üzmemelisin”, “Biri senin yaptığın bir şeyi yapamıyorsa ona yardım etmelisin” vs.. Kişinin bunu yapmadığı yerlerde de hissedeceği duygu şüphesiz ki suçluluk olacaktır.
Kepner (akt. Daş, 2010, sf. 152) tacize uğramış ya da tanıklık etmiş çocuklarda da saptırmanın sık kullanıldığını ifade etmiştir. Kişiler başa çıkamadıkları duygular söz konusu olduğunda bunları hiç yaşamamış gibi yaparak başa çıkmaya çalışırlar.
Saptırma nasıl fark edilir?
Şu an kabaca saptırma nedir, ne zaman işe yarar ne zaman bizim için zararlı olur sorularını cevapladık. Peki bunlar günlük hayatta nasıl görünür olur, somut olarak nasıl karşımıza çıkar?
Samimiyetle “Üzerinde düşünmek istemediğimiz şeyler neler?” sorusu yanıtlanmaya çalışıldığında, kişi çarçabuk başka şeyler düşünmeye veya yapmaya başladığını ve böylelikle yüzleşmek istemediği malzeme ile teması kestiğini fark edebilir. Kaçındığımız şey rahatsız edici bir duygu veya dayanılmaz görünen bir düşünce olabilir (Sills, Fish, Lapworth, 1998, sf. 59-60). O halde genellikle fark etmek istemediğimiz duygularımız ve dürtülerimiz söz konusu olduğunda saptırmadan yararlanırız. Bu sırada çok fazla konuşabilir, konuyu ciddiye almak yerine gülerek tepki verebilir ya da her zaman başkalarının ihtiyaçlarına odaklanabiliriz. Örneğin belli bir konu açıldığında tekrar tekrar konuyu değiştiren, bazı şeyleri görmüyor ya da duymuyor gibi olan, söylenilen ya da yapılan bir şeyi yanlış anlayan ya da yeniden farklı şekilde tanımlayan kişiler saptırma temas biçimini kullanıyor olabilirler. Saptırma kişinin farkındalıktan kaçındığı aktif bir süreçtir. Bu noktada danışan, kaçınılan malzemeye dokunan her müdahale girişiminizi geri püskürtme eğiliminde olacaktır. Bazen saptırma çok örtük olarak kendini gösterebilir, burada terapist için yegane ipucu o an konuşulan konuya nereden gelindiğini hatırlayamıyor olmasıdır (Joyce ve Sills, 2003, sf. 116-118).
Polster ve Polster’a (akt. Korb, Gorrell ve de Riet, 1989, sf. 59) göre saptırmanın birçok görüntüsü vardır. Göz temasından kaçınmak, dolaylı ifadeler kullanmak, genellemelerden yararlanmak, aşırı derecede kibar veya basmakalıp bir dil kullanmak, yoğun duygulanımlara izin vermemek, şu anki deneyimi konuşmak yerine geçmiş ve geleceği konuşmak bunlardan bazılarıdır. Biri konuşurken sık sık öksürme, esneme, kaşınma, aralıksız konuşma, konuşurken ne dediğini unutma, sürekli espriler yapma, uygunsuz yerlerde gülme de saptırmaya verilecek diğer örneklerdir. Parmaklarının ucuyla el sıkışmak, uzak bir mesafeden konuşmak, bedenin alt ya da üst kısmını geride tutmak, yere veya havaya bakmak, korkunç bir sahne karşısında gözü kapamak, yüksek bir ses karşısında kulakları tıkamak da saptırma olabilir (Daş, 2010, sf. 148). Latner (akt. Daş, 2010, sf. 148) belli bir duygu ya da ihtiyacı esas hedefe değil bir başka hedefe yönlendirmenin de saptırma olduğunu ifade ediyor. Birine kızıp, siniri başkasından çıkarmak buna verilebilecek en tipik örnektir.
Aşırı alıcılıkta ise kişi uyaranları görmezden gelmeyi ya da uyaranlara duruma uygun olarak seçici şekilde odaklanmayı çok zor bulur. Konuşması genellikle aşırı ayrıntılıdır ve görünürde hepsi eşit şekilde önemli malzemeler arasında mücadele ederken bu konuşmalar genellikle kararsızlıkla sonuçlanır. (Joyce ve Sills, 2003, sf. 116-118).
Kaynaklar
Clarkson, P., Mackewn, J. (1993). “Fritz Perls”. Sage Publications.
Daş, C. (2010). “Bütünleşmek ve Büyümek: Geştalt Terapi Yaklaşımı”. 3. Baskı. Ankara: HYB Yayıncılık.
Korb, M.P., Gorrell, J., van de Riet, V. (1989). “Gestalt Therapy: Practice and Theory”. 2nd Ed. Allyn and Bacon.
Joyce, P., & Sills, C. (2003). “Skills in Gestalt Counselling & Psychotherapy”. London: Sage Publications.
Sakarya, S. (2003). Doğurgan Deneyim “Farkındalık”. 1(2).3-18. Temas: Geştalt Terapi Dergisi.
Sezgin, N. (2002). Geştalt Psikoterapisi: Temas İşlevleri ve Temasın Engellenmesi. Temas: Geştalt Terapi Dergisi, 1(1), 15-41.
Sills, C., Fish, S. & Lapworth, P. (1998). “Gestalt Counselling”. 3rd Ed. UK: Winslow.
Yontef, G. M. (1993). “Awareness, Dialogue & Process: Essays on Gestalt Therapy”. USA: The Gestalt Journal Press.
Çok faydalı oldu.Teşekkür ederim
Çok faydalı oldu.Teşekkür ederim